Bu ilham verici konuşmasında Çetin Yılmaz, bir takımı oluşturmanın sadece isimleri bir araya getirmekten ibaret olmadığını, esas olanın karakter uyumu olduğunu savunuyor. Uzun yıllara dayanan antrenörlük kariyerinde edindiği tecrübeyle, istatistiklerin değil, güvenilir, özeleştiri yapabilen, paylaşan ve sorumluluk alan karakterlerin başarıya giden yolda belirleyici olduğunu aktarıyor. Takım olmanın; benzer kıyafetler giymekle ya da aile gibi olduk demekle sağlanamayacağını, gerçek uyumun yalnızca sahada değil, hayatın her alanında kurulan sağlam ilişkilerle mümkün olduğunu vurguluyor.
Konuşmacımız Çetin Yılmaz’a göre iyi bir takım oyuncusu, yalnızca sahadaki görevini yerine getiren değil, aynı zamanda takım arkadaşlarının eksiklerini kapatan, gerektiğinde sorumluluğu üstlenen kişidir. “Skor değil karakter” yaklaşımıyla, yetenekten önce tutuma odaklanan bir takım anlayışı inşa edilmesini savunuyor. Bu yaklaşım, liderlerin ve yöneticilerin de ekip kurarken yalnızca yetkinliklere değil, güvenilirliğe ve birlikte çalışabilirliğe odaklanması gerektiğine dair güçlü bir mesaj içeriyor.
İyi Bir Lider & İyi Bir Koç Nasıl Olunur?
Bu konuşmasında Çetin Yılmaz, liderlik ve koçluk üzerine alışılmış başarı odaklı yaklaşımları sorguluyor ve esas olanın "değerli" bir koç ya da lider olmak olduğunu savunuyor. Ona göre başarılı olmak dış faktörlere bağlıdır; rakipler, hakemler, seyirciler ve şansa açık birçok unsur süreci etkiler. Oysa değerli bir lider olmak yalnızca iç dinamiklerle ilgilidir; bu da kişinin kendi kararı, tutumu ve tutarlılığıyla doğrudan ilişkilidir.
Yılmaz, değerli bir liderin empati sahibi, öz eleştiri yapabilen ve sürekli gelişime açık olması gerektiğini vurguluyor. Oyuncusunu bir skor makinesi değil, bir ailenin emaneti olarak gören, onun gelişimine içtenlikle yatırım yapan liderler, güven inşa ederek doğal biçimde başarıyı da beraberinde getiriyor. "Değerli olmayı hedeflediğinizde, başarı zaten promosyon gibi ardından geliyor" diyerek bu yaklaşımı güçlü bir metaforla pekiştiriyor. Bu konuşma, liderlik yolculuğunda yöneticilere ve eğitmenlere ilham olmayı amaçlıyor.
Başarının Bir Tarifi Var Mıdır?
Çetin Yılmaz bu konuşmasında, başarıyı tarif etmenin zor olduğunu kabul etmekle birlikte, başarının temelinde yatan en güçlü unsurun dürüstlük olduğunu savunuyor. Dürüstlüğün yalnızca başkalarına karşı değil, en çok da kişinin kendisine karşı duyduğu öz saygının bir yansıması olduğunu belirtiyor. Öz saygısı yüksek bireylerin, yaşanan olumsuzluklarda ilk olarak hatayı kendilerinde aradıklarını ve bu farkındalığın gerçek bir gelişimin önünü açtığını vurguluyor.
Çetin Yılmaz’a göre başarı, düşünmekle başlıyor; düşünmek araştırmayı, araştırma gelişimi, gelişim farkındalığı, farkındalık revizyonu, revizyon da sahada uygulamayı doğuruyor. Bu döngüde en kritik aşama ise süreklilik. Bir eylemin tekrar edilebilir ve sürdürülebilir hale gelmesi için emek ve alın teri gerektiğini savunuyor. Başarı, yalnızca teknik beceriyle değil; dürüstlük, düşünme kapasitesi, özeleştiri ve istikrarlı uygulama ile yakalanıyor.
Çağının Çağdaşı Olmak
Konuşmacımız Çetin Yılmaz, bu etkileyici konuşmasında bireylerin çağdaş kalabilmesinin, yalnızca bilgiyle değil; değişime açıklık, sistem anlayışı ve kültürel dönüşümle mümkün olduğunu savunuyor. Teknolojinin ve sistemlerin hızla evrildiği günümüzde, bir organizasyonun ya da bireyin başarısının temelinde yalnızca güncel araçları kullanmak değil, aynı zamanda zihinsel ve kültürel esneklik yer alıyor. Spor sahasından iş dünyasına uzanan bu aktarımda Yılmaz, deneyimlerinden yola çıkarak değişimi yakalayabilmenin yollarını gözler önüne seriyor.
Konuşma boyunca yalnızca teknik gelişim değil; bireyin felsefi olarak da dönüşen dünyaya uyum sağlaması gerektiğini vurguluyor. Örneklerle zenginleştirdiği anlatımı, teknolojik ve organizasyonel gelişimlerin ötesinde, zihinsel kabullerin ve değerlerin dönüşümüne odaklanıyor. “Çağının çağdaşı olmak” ifadesiyle, geçmiş başarıları bugüne taşımak değil; bugünü anlayarak geleceğe yön vermek gerektiğini ortaya koyuyor.
Konfor Alanından Çıkabilmek Neden Önemli?
Çetin Yılmaz, bu ilham verici konuşmasında, hayatın doğasında konfor alanının aslında hiç var olmadığını vurguluyor. Ona göre ister spor sahasında ister iş dünyasında olun, gelişim ve başarı, konforun dışına adım atmakla mümkün hâle geliyor. Oyuncularına verdiği örnekler üzerinden liderliğin özünü, yalnızca yönlendirmek değil, ekip üyelerinin iç motivasyonlarını harekete geçirmek olarak tanımlıyor. Çünkü bir şeyin yapılması gerektiğine inanıldığında, o şeyin yapılması da çok daha kolaylaşıyor.
Bu anlatımda Çetin Yılmaz, zorlandıkça güçlenen takımların, hayalleri ve hedefleri olan bireylerin hikâyesi üzerinden "emek, güven ve hayal" üçgenini çiziyor. Antrenmanların zorluğunu, yorgunluğun anlamını ve liderin omuzlarındaki sorumluluğu, gerçek örneklerle pekiştiriyor. Sonuçta, konfor alanından çıkmak yalnızca fiziksel değil; aynı zamanda zihinsel bir dönüşüm. Ve bu dönüşüm, yalnızca bireyin değil, bütün bir takımın potansiyelini harekete geçiriyor.
Değişim Dönemlerinde Liderlik
Bu konuşmasında Çetin Yılmaz, değişim dönemlerini basketbolun en kritik anlarından biriyle, yani “transition” – geçiş hücumu ile eşleştiriyor. Bir takım hücumdan savunmaya geçerken top artık karşı takımdadır ve o an savunma yapan ekip en zayıf hâlindedir. Aynı durum, şirketler için de geçerlidir: birleşmeler, krizler, dönüşüm süreçleri gibi değişim anlarında kurumlar da en kırılgan hâline gelir. Yılmaz, bu tür zamanlarda belirsizlikleri ortadan kaldıracak net sistemlerin, önceden planlanmış görevlerin ve sıkı bir iş disipliniyle örülmüş dayanışmanın gerekliliğini vurguluyor.
Geçiş dönemlerinin, bir ekibin gerçekten takım olup olmadığını ortaya koyduğunu belirten konuşmacımız, bu tür zorlu anlarda güvene, sorumluluğa ve karşılıklı anlayışa her zamankinden fazla ihtiyaç olduğunu savunuyor. Liderlerin yalnızca yön gösteren değil, aynı zamanda paylaşımı, iş birliğini ve motivasyonu ayakta tutan kişiler olması gerektiğinin altını çiziyor. Tıpkı maçın 20 sayı gerisine düşüldüğünde soyunma odasında kimsenin pes etmemesi gerektiği gibi, iş dünyasında da geçiş dönemleri takımların dayanıklılığını ve bağlılığını sınayan anlardır.
Takımın Aynı Dili Konuşur Hale Gelmesi için Strateji
Çetin Yılmaz bu etkileyici konuşmasında, gerçek bir takım oluşturmanın istatistiksel verilerle değil, ortak değerler ve etik anlayışla mümkün olduğunun altını çiziyor. Eğitim seviyesi, milliyet ya da başarı skorlarından bağımsız olarak, ekip ruhunun ancak dürüstlük, hoşgörü, iş ahlakı ve disiplin gibi görünmeyen fakat temel öneme sahip değerlerin bir araya gelmesiyle oluştuğunu vurguluyor. Takım olmanın esas sırrını, birlikte çalışmanın değerini bilen, ortak amaç için fedakârlık yapmaya istekli bireylerde arıyor.
Yeni neslin potansiyelinin çok yüksek olduğunu belirten Yılmaz, iyi bir koçun ya da liderin cezalandırmak yerine öğretmeyi tercih ettiğini savunuyor. Takım üyelerini birer emanet olarak gören yaklaşımıyla, onları geleceğe hazırlamanın sorumluluğunu taşıyan liderlerin, gençleri birey olarak geliştirmeye odaklanmaları gerektiğini aktarıyor. Bu konuşma, hem iş dünyasında ekip ruhunu güçlendirmek isteyen yöneticilere hem de farklı kuşaklarla etkili iletişim kurmak isteyen profesyonellere ilham veriyor.
Takım Kimyası Nasıl Oluşturulur?
Bu konuşmasında Çetin Yılmaz, bir ekibi yalnızca görev tanımları ve rollerle bir araya getirmenin, o ekibi “takım” yapmaya yetmeyeceğini vurguluyor. Takım kimyasının oluşabilmesi için bireylerin yalnızca teknik yeterliliklerinin değil, karakter ve kültürel uyumlarının da birbirini tamamlaması gerektiğini savunuyor. Yani iş hayatında da spor dünyasında da başarı, sadece iyi oyuncular ya da uzmanlardan değil, bu kişilerin birlikte nasıl çalıştıklarından doğuyor.
Yılmaz, takım kimyasını yöneticilerden koçlara, takım üyelerinden teknik ekiplere kadar herkesin ortak katkısıyla oluşan bir yapı olarak tanımlıyor. Uyumun sağlanmadığı durumlarda bireylerin farklı takımlara yönlendirilmesinin de doğru bir strateji olduğunu örneklerle aktarıyor. Kendi deneyiminden yola çıkarak, karakter uyuşması ve ortak hedeflerin takım kimyasının temelini oluşturduğunu anlatıyor. Kültürel bağlamın da altını çizerek, iyi bir koçun ya da liderin her ortamda aynı şekilde davranamayacağını, içinde bulunduğu yapıya uyum sağlamasının da bu kimyanın ayrılmaz bir parçası olduğunu savunuyor.
Öz Motivasyonu Nasıl Ayakta Tutarız?
Bu konuşmasında Çetin Yılmaz, hayattaki iniş çıkışların doğal bir parçası olduğunu savunarak, bireylerin bu dalgalanmalar karşısında öz motivasyonlarını nasıl koruyabileceklerini ele alıyor. Ona göre, hayat tıpkı bir sinüs eğrisi gibi sürekli hareket halinde ve başarı kadar başarısızlık da bu eğrinin kaçınılmaz bir parçası. Tam da bu zayıf anlarda, insanın kendini bırakmaması, vazgeçmemesi gerekir. Bunun ilk yolu, kişinin doğasında yer alan mücadeleci karakterden geçer; pes etmeyen, kaybetmeyi kabullenmeyen insanlar doğal olarak öz motivasyonlarını koruyabiliyor.
Konuşmacımız Çetin Yılmaz bu noktada; ikinci bir önemli etkenin de bilinç düzeyi olduğunu vurguluyor. Hayatın geçiciliğini, inişlerin de çıkışlar kadar doğal olduğunu entelektüel olarak kavrayabilen bireyler, mücadele gücünü yalnızca karakterden değil, zihinsel olgunluktan da alıyor. Bilinçli bir farkındalık, oyuncunun ya da çalışanın zorlu dönemlerde bile sistemli, disiplinli ve kararlı kalmasını sağlıyor. Böylece öz motivasyon, yalnızca içgüdüsel bir direnç değil, aynı zamanda bilinçli bir tercih haline geliyor.
Basketbolun Hangi Özelliklerini İş Hayatına Transfer Edersek Başarılı Oluruz?
Çetin Yılmaz, bu konuşmasında basketbolun temel dinamiklerinin iş dünyasına ilham veren güçlü ilkeler taşıdığını savunuyor. Basketbolda yalnızca tek bir topun olması ve 12 oyuncunun bu topu paylaşmak zorunda kalması, paylaşım kültürünün olmazsa olmaz olduğunu gösteriyor. Yılmaz, başarılı takımların sadece çok sayı atanlar değil, savunmada omuz omuza duran, birbirine yardım eden ve bu yardımlaşmayı bir kültüre dönüştüren ekipler olduğunu vurguluyor.
Konuşmada ayrıca küçük katkıların büyük sonuçlar doğurduğu anlatılıyor. Yalnızca birkaç dakika oynayan bir oyuncunun bile kazandırdığı bir sayının şampiyonlukta belirleyici olabileceğini belirten Çetin Yılmaz, bu farkındalığın iş hayatında her çalışanın katkısını değerli kıldığını söylüyor. Eleştiriye açık olmak, ekip ruhu ve görev bilinci ise hem sahada hem de ofiste başarıyı getiren ortak değerler arasında öne çıkıyor.
Basketbol ve İş Hayatının En Büyük Benzerliği Nedir?
Çetin Yılmaz bu konuşmasında, meslekler değişse de başarıya ulaşma yolculuğunun evrensel ilkelerle yürüdüğünü savunuyor. Spor ayakkabısından düdüğe, bankacının bilgisayarından doktorun stetoskopuna kadar herkesin “tuğlası” farklı olsa da amaç aynıdır: gelişmek, kazanmak ve hedefe ulaşmak. Yılmaz’a göre hem sahada hem ofiste kazanmanın yolu bireysel gelişimin yanı sıra ekip olarak gelişmekten ve bu ekip içinde kusursuz bir uyum yaratmaktan geçiyor.
Konuşmacımız, basketbol ile iş hayatı arasında kurduğu benzerlikte, planlama, programlama, sistem oluşturma ve bu sisteme sadık kalma gibi unsurların belirleyici olduğunu vurguluyor. Değişen dünyaya ayak uydurmanın ve gerçek bir takım olmanın ise hem parkede hem de kurumsal hayatta başarının vazgeçilmez koşulu olduğunu savunuyor. Kısacası, başarı için herkesin kendi “topuyla” ama ortak ilkelerle hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Basketbolda Oyuncularınıza Nasıl Geri Bildirim Veriyorsunuz ve İş Dünyası Bundan Nasıl İlham Alabilir?
Konuşmacımız Çetin Yılmaz, saha kenarında verdiği geri bildirimin doğrudan, açık ve zamanla sınırlı olduğunu vurguluyor. Oyuncularına maksimum iki dakika içinde, önce geçmişte yapılan hataları (savunma ve hücum açısından) belirtiyor, ardından şimdiki ve gelecekte ne yapılması gerektiğini net şekilde ifade ediyor. İyi bir koçun cezalandırmadığını, öğrettiğini savunuyor; bu yaklaşımı iyi liderlik, ebeveynlik ve yöneticilikle de ilişkilendiriyor. Geri bildirimde temel amaç, öğretmek ve oyuncuyu kazanılacak bir maça ikna etmek.
Koçlukta olduğu gibi iş dünyasında da güven en kritik unsur olarak öne çıkıyor. Güven ise söylemle değil, hak edilerek inşa ediliyor. Yılmaz, güvenin sürdürülebilirliği için etik değerlerde ve başarıda tekrarın önemini vurguluyor. Bir liderin hiçbir koşulda güveni zedeleyecek davranışlar sergilememesi gerektiğini, başarının ise çalışmak ve emek vermekle geldiğini belirtiyor. Geri bildirimin içeriğinden çok, onu kimin söylediğinin belirleyici olduğuna inanıyor: Oyuncu, söyleyen kişiye güveniyorsa, ne dediğini dikkatle dinliyor.