Bazen bir şeyi başarmanın en iyi yolunu bulmak için, aynı işin nasıl yapılamayacağını öğrenmek gerekebilir. Bu defalarca yeniden başlamak anlamına gelebilir. Yıpratıcı olsa da başarıya en çok yaklaştığımız anlar, onu en uzakta sandıklarımızdır. Hata yapmak pahasına da olsa denemek ve pes etmemek başarının temelidir.
Çoğu zaman, hatalardan o kadar korkar, onların üzerimizde yarattığı baskıya o kadar boyun eğeriz ki, hata yapmaktansa hiçbir şey yapmamayı yeğleriz. İşte bu noktada, eylemi başarıyla gerçekleştiren kişi olmaktan çıkar, izleyiciye dönüşürüz.
Oysa hatalar, çok iyi öğretmenlerdir. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, hataların öğrettiklerini unutmayız. Hataları eli kırbaçlı cezalandırıcılar olarak görmek, onların değerli katkılarından vazgeçmeyi seçmektir. Başaranların ortak özelliği hatadan korkmadan ilerleyebilmeleri ve çok hata yapsalar bile aynı hatayı tekrar etmemeleridir. Hatalar, başarmak için yola çıktığımızın ve yakında başaracağımızın kanıtlarıdır.
Hatalarınızı kucaklamaya hazır mısınız?
Değişebilen İnsan
‘Hayatın tam merkezinde ne var?’ sorusunun cevabı herkese göre değişir değil mi?
Aslında HAYIR.
Hepimiz hayatlarımızın merkezine birbirinden farklı şeyler koyduğumuz konusunda hemfikiriz. Peki, tüm hayatımız boyunca o merkezdeki ‘şey’ aynı mı kalıyor? Kesinlikle HAYIR.
Bazen ihtiyaç, beklenti ve zorunluluklarımız o kadar ani değişiyor ki; hayatımızın merkezinin aynı kalması mümkün olamıyor.
Öyleyse, şöyle diyebilir miyiz? Hepimizin hayatının merkezi, sürekli değişiyor. Kocaman bir EVET.
‘Hayatın tam merkezinde DEĞİŞİM var’ dediğimizde herkes için DEĞİŞMEYECEK olan o doğru yanıtı da vermiş olacağız.
Ve biz, hayatımızın tam merkezinde olan o değişimden korkabiliyoruz. Eskiye sımsıkı sarılıyor, iyi mi yoksa kötü mü diye sorgulamayı çoktan bıraktığımız alışkanlıklarımızı korumak adına değişime direnç gösteriyoruz. Korkusuzca değişimle ilerlemeyi başardığımızda ise kendi hayatlarımızın merkezinde, uyumlu ve gelişime açık insanlar oluyoruz. Bunun için küçük bir adım atmak yetecek.
O adımı hemen şimdi atmaya var mısınız?
Dirençli İnsan Dirençli Şirket (Resillience)
Doğada, engelle karşılaşınca ilerlemekten tamamen vazgeçen bir şeyle karşılaşma ihtimalimiz nedir? Sıfır. Bir nehir, yolunda ilerlerken önüne çıkan kaya yüzünden akmaktan vazgeçiyor mu? Hayır, kayanın sağından ve solundan, belki daha düşük bir hızla ama ilerlemeyi sürdürüyor. Ya da bir ağaç, fırtınada dalını kaybedince yaşamayı ya da uzamayı hepten bırakıyor mu? Hayır, köklerini daha da sıkı bağlıyor toprağa. Nehir ilerlemenin, ağaç hayatta kalmanın bir yolunu buluyor. Peki biz ne yapıyoruz?
Önümüze çıkan engeller, modern zamanların dayattığı yenilikler, peşimizi bırakmayan güncellemeler karşısında nasıl davranıyoruz? Bazen pes ediyor, suçu ya kendimize ya da koşullara atıyor, kişi ya da kurum olarak başarısızlıkla yüzleşmenin alternatif yollarını arıyoruz.
Aslında nasıl davranmamız gerektiğine gelince ise cevap belli, doğamıza uygun davranmalıyız! Değişen durumlar karşısında kendimizi ya da kurumu yeni duruma uyumlu hale getirmeli, kişisel ya da kurumsal hedeflerimize giden yolda karşımıza çıkan engel görünümlü armağanlara uygun çözümler geliştirmeliyiz. Geliştirebiliriz. Çünkü bu zaten potansiyelimizde var.
Potansiyelinizle tanışmaya, kırılmak yerine esnemeye hazır mısınız?
Hikayelerin Gücü
Birbirimizden son derece farklıyız. Her birimiz kendi zihinsel dünyamızı bir diğerine aktarmak istiyoruz. Bu, insanlığın tarihi ne kadar eskiyse o kadar eski bir ihtiyaç.
Eğer olup biteni, olması gerektiğini düşündüklerimizi ve kendimize ait zihinsel dünyalarımızı birbirimize aktarmaya ihtiyaç duymasaydık, tarih diye bir şey olmazdı. Tarihi var eden hikayelerdi, kuvvetli hikayeler hayatta kalırken, anlatılmayan ya da zayıf olan hikayeler unutuldu.
Hikayeler hala aynı kriterler üzerinden ilerliyor ya da eleniyorlar. Sizin hikayeniz kuvvetli mi?
Bir elmayı, daha önce hiç elma görmemiş ve tatmamış birine ‘bana anlatılan bu meyveyi KESİNLİKLE görmeliyim!’ dedirtecek şekilde anlatabilir misiniz? Anlatmalısınız. En azından mutlaka denemelisiniz.
Çünkü doğru hikayeleri doğru zamanda paylaşmak ya da o an gelişen duruma uygun bir senaryo kurgulayabilmek bizi hem kariyer alanında hem de sosyal alanda son derece etkili kılabilir. Eğer fikirlerimizin ve hedeflerimizin hikayesini etkili şekilde anlatabilirsek, duyguları harekete geçirebiliriz. Akıllarda kalırız ve belki de değişimin anahtarı oluruz.
Hikayelerin gücünü deneyimlemeye hazır mısınız?
İkna İnce İştir
İknayı ince iş yapan, özünde duyguları harekete geçirmenin olmasıdır. Yönetilmesi gereken ikna süreçleri bazen sadece kendimizi iknayı kapsarken, bazen toplumsal olabilir. Ve en güzeli, iknanın geliştirilebilen bir yetkinlik olmasıdır.
Örneğin;
- İkna için iyi bir ön hazırlık ile süreç oldukça kolay hale gelebilir.
- Ortak faydaların ön plana çıkarılması itirazları azaltabilir.
- En içinden çıkılmaz gibi görünen durumlarda beklenmeyeni gerçekleştirmek çok iyi sonuçlar elde etmemizi sağlayabilir.
Duyguları harekete geçirmeye hazır mısınız?
Müşteri Aslında Ne İster?
Biz müşterilerimizin mutlu olmasını istiyoruz. Onlara sunduğumuz hizmetin her yönden
-ihtiyacı karşılamasını
-değer ve kalite sunmasını
müşterilerimizi her açıdan iyi hissettirmesini istiyoruz. Ve elbette, onları tekrar görmeyi ve onlarla güçlü bir bağ kurmayı istiyoruz. Müşterilerimiz yoksa, biz de yokuz.
Peki ya müşterilerimiz ne istiyor?
Birbirinden son derece farklı olan, bambaşka ihtiyaçlarla bizi tercih eden müşterilerimizi nasıl anlayacağız?
İsteklerini nasıl karşılayacağız?
Bu soruları yanıtlamayı başarmak çok önemli.
Çünkü müşterilerin isteklerini bildiğimizde, ihtiyaç duydukları hizmetin yanında değerli hissetmelerini de sağlarız. Ve müşterilerimizle kurduğumuz kuvvetli bağları, sunduğumuz hizmetin kalitesi kadar isteklerin karşılanmasına da borçluyuzdur.
Müşteri ile kurulan iletişimin kalitesi, müşteri sadakatinin yapı taşıdır. Ürün ve hizmet kalitesinden nasıl ödün vermiyorsak, iletişimin kalitesinden de ödün veremeyiz.
Öğüt Değil Geri Bildirim!
Öğüt vermek, karşı tarafa kötü hissettirir. Niyetimiz son derece iyi de olsa, öğüt verdiğimizde karşı tarafa üstten bakan bir tavırla yaklaşmış ve öğrenmeyi talep etmediği şeyleri öğretmiş oluruz.
Kendi kararlarımızı vermek ve kişisel özgürlüğümüzü korumak istediğimiz için, öğütleri ‘iyi öneriler’ olarak değil, alanımıza yapılan tehditler olarak algılamaya daha yatkınız.
Geri bildirimde ise bir taraf diğer tarafa bir şey öğretme çabasında görünmez. Çünkü öğüdün aksine geri bildirim kişisel alana değil durum ve olaya odaklanır.
Değişime yönelik direnç, geri bildirimle azalacaktır.
İletişim öğüt ile sekteye uğramayacak, geri bildirimle akışta kalacaktır.
Öz Motivasyonu Canlı Tutmak
Her gün en az bir sorun çözüyoruz. Ortaya çıkan yeni sorunların nasıl çözülebileceğini bulmaya çalışıyoruz. Kontrol etmek için deli gibi uğraşsak da kontrolün elimizden gittiğine tanık olabiliyoruz.
Size bir haber, yaşadığımız problemlerin ve ilerde karşılaşacağımız sorunların tamamı, daha önce başkaları tarafından deneyimlendi. Ve çözüldü.
Sorunları, değişiklikleri, asla alışamayacağımızı düşündüğümüz yeni durumları kesinlikle halledeceğiz. Hepsi çözülecek. Tüm yapılması gereken işler bitecek. Her şey bir noktada bizi iyi ya da kötü hissettirerek tamamlanacak. Küçük bir şartla. ‘Harekete geçersek.’
Harekete geçmek için içimizdeki motivasyonu ve onu canlı tutmanın bir yolunu da bulmamız gerekiyor. O zaman ilk adımı atalım, hemen şimdi harekete geçelim. Her gün aynı kuvvette yapamasak da, her gün öz motivasyonumuz için harekete geçelim.
Satış Eğlenceli Bir İştir!
Satışı eğlenceli kılan asıl şeylerden biri, karşı tarafı doğru anlayıp, doğru yönlendirerek ihtiyacını karşılamasına aracı olabilmektir. Ve bu, sanılanın aksine hiç de zor değildir.
Eğer başarılı bir satışın ana koşullarını doğru uyguladıysanız,
örneğin; satışını yaptığınız ürün ya da hizmeti en ince detayına kadar biliyorsanız, her müşterinin farklı bir motivasyonla satın alma kararı verdiğinin bilincinde iseniz; satış sizin için zorluğu değil eğlenceyi temsil edebilir.
Satış, her an hayatımızda.
Her gün bir şeyler alıyoruz.
Satışçı olduğumuz kadar müşteriyiz de.
Hayatın büyük bir kısmını kaplayan bu alana dair yeteneklerimizi geliştirmek, bir uzmanlık edinmekten çok daha fazlasını ifade ediyor.
İyi bir satışçı olduğunuzda, iyi bir iletişimci de olursunuz.
İletişim, insan olma deneyiminin ayrılmaz parçasıdır.
Hayatın her alanında işe yarayacak ve satışı eğlenceli bir işe dönüştürecek bilgileri kendinize katmaya var mısınız?
Takım Olarak Başaranlar
İyi bir takım olmanın gücü yüksektir. Bunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz, iyi takımlara, birlikte kazanılan başarılara, iyi bir takımın vazgeçilmez üyesi olma fikrine hayranlık duyarız.
Ama bazen pratikte, kişisel ihtiyaç ve beklentiler takım ruhunun önüne geçebilir. Problemlerin çözümüne odaklanmak yerini o problemler için suçlu aramaya bırakabilir. Güven ortamı gruplaşmalar ve dışlamalar ile bozulabilir. Açık iletişim ima ve dedikodular yüzünden sekteye uğrayabilir.
Başaran bir takım olduğunuzda ise, iş bölümü ve yardımlaşma doğal olarak gelişir, takımın çıkarı bireyin çıkarından önemli ve önceliklidir. Hatalara, öğreti gözüyle bakılır. İletişim kuvvetli ve şeffaftır.
Başaran bir takım olarak zevkle çalışmaya, başarıları birlikte kutlamaya var mısınız?
Talih Cesareti Olanları Daha Çok Sever
Talih cesareti olanları daha çok sever. Başarı da öyle. Hatta cesaretiniz varsa, talih ve başarının da yardımıyla, tarihin sizi yazması da mümkündür. İhtiyacınız olan cesaret, harekete geçme cesaretidir. Eğer köşede durur üstelik bir de harekete geçenleri eleştirirseniz talihin yüzünüze gülmesini beklemek boş bir umut olabilir.
Sırf başarısız olmaktan ve eleştirilmekten korktuğumuz için harekete geçmediğimiz her an, başarıdan da uzaklaşıyoruz. Düşmemek için ayağa kalkmıyor, ayaktakilerin ilerlemesini talihlerinin büyüklüğüne bağlıyoruz. Oysa, ayaktakilerin başarısının arkasında talih değil düşmeyi göze almak vardır.
İlerlemek, başarmak ve aslında en önemlisi anlamlı yaşamak için eyleme geçme cesaretini göstermemiz gerekiyor. Tüm engellere ve hatta sonuç alamama ihtimaline karşı da olsa denememiz gerekiyor.
Zaman, denerken de denemezken de aynı hızda akıyor. Deneyenin başarma ihtimali varken denemeyen o ihtimali de ortadan kaldırıyor. Siz hangi tarafta olmayı seçiyorsunuz?