Ali Rıza Ersoy bu konuşmasında, Endüstri 4.0 kavramının ortaya çıkış sürecini tarihsel bağlamda ele alıyor ve bu dönüşümün, sanayi dengelerindeki küresel değişimden doğduğunu vurguluyor. 2010’lu yıllarda Doğu’nun, özellikle Çin’in, üretim gücüyle Batı’yı geçmesi üzerine Almanya’nın bu tehdidi ciddiye alarak Endüstri 4.0 yol haritasını geliştirdiğini aktarıyor. Akademi, sanayi, kamu ve teknoloji sağlayıcıların bir araya gelerek oluşturduğu bu stratejiyle, dijital dönüşüm yalnızca teknolojik bir zorunluluk değil, küresel rekabet için kaçınılmaz bir adım haline gelmiştir.
Sanayi devrimlerinin tarihçesini de özetleyen konuşmacı; buhar gücüyle başlayan sürecin elektriğe, otomasyona ve nihayetinde dijitalleşmeye evrildiğini ifade ediyor. Endüstri 4.0’ın, üretim maliyetlerini düşürerek talebi artırdığını ve bunun refah seviyelerinde önemli bir artış yarattığını belirtiyor. Konuşma, dijitalleşmenin artık tercihten öte, şirketler için stratejik bir zorunluluk olduğuna dikkat çekerek, Endüstri 4.0’ın şirketlerin gelecekte ayakta kalabilmeleri için nasıl bir vizyon sunduğunu net biçimde ortaya koyuyor.
Dönüşümde Yeni Adım: Metaverse
Konuşmacımız, bu etkileyici örneklerle zenginleştirilmiş anlatımında metaverse’ün iş ve günlük yaşama etkilerini oldukça yalın ve deneyimsel bir dille aktarıyor. Metaverse'ün karmaşık bir teknoloji değil, aksine bugünün ihtiyaçlarına cevap verebilecek pratik bir çözüm alanı olduğunu vurguluyor. Pandemiyle hızlanan dijitalleşme sürecinin, toplantılardan konferanslara, alışverişten eğitim ve seyahate kadar pek çok alanı artık fiziksel mekânlardan sanal dünyalara taşıdığını belirtiyor.
Kendi yaşadığı bir metaverse konferansı deneyimi üzerinden, avatar oluşturma, sanal etkileşim ve mekânlar arası geçiş gibi özelliklerin nasıl gerçeğe çok yakın ve işlevsel olduğunu aktarıyor. Bu yeni dünyanın sadece bir “alternatif” sunduğunu, fiziksel dünyayı ortadan kaldırmadan ona yeni bir boyut eklediğini savunuyor. İş dünyasında mağazacılıktan müşteri hizmetlerine kadar pek çok sürecin bu ortamda yeniden tanımlanabileceğini belirterek, katılımcıları hem masrafsız hem de etkili bu yeni evreni birlikte keşfetmeye davet ediyor.
Tarımda Dijital Dönüşüm: PermAgro 4.0
Konuşmacımız bu oturumda, tarımın tarihsel evrimini dört büyük devrimle özetleyerek günümüzün dijital tarım çağına nasıl geldiğimizi çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. İlk tarım devriminin Mezopotamya’da başladığını, ikinci devrimin ise tarım ürünlerinin meta haline gelerek ticaretin bir parçası olmasıyla şekillendiğini hatırlatıyor. Üçüncü aşamada otomasyon, traktörler ve kimyasalların tarımda devreye girmesiyle verimlilik artsa da toprakların verimsizleşmesi ve sağlıksız üretim döngüleri gibi sorunlar da beraberinde geliyor.
Bugün ise Tarım 4.0 ile dijitalleşme yeni bir umut ve çözüm alanı sunuyor. Konuşmacı, kendi kullandığı akıllı sensör cihazı örneğiyle dijital tarımın nasıl somut faydalar yarattığını anlatıyor: toprağın neminden rüzgar yönüne kadar 15’e yakın parametreyi ölçen cihaz, verileri bulut sistemine aktarıyor; algoritmalar ise çiftçilere anlık karar desteği sağlıyor. Bu sistem sayesinde gençleri yeniden tarıma çekmenin, bilgiye dayalı verimli üretim yapmanın ve geleneksel bilgelikle teknolojiyi buluşturmanın mümkün olduğunu vurguluyor. Tarımda dijitalleşme artık bir tercih değil, kaçınılmaz bir dönüşüm adımı olarak öne çıkıyor.
Dijital Dönüşüm ve Sürdürülebilirlik
Konuşmacımız, dijital dönüşümün yalnızca bir verimlilik aracı değil, aynı zamanda sürdürülebilirliğin en güçlü dayanaklarından biri haline geldiğini anlatıyor. Türkiye’deki deneyimlerinden yola çıkarak, kağıtsız ofis uygulamalarının başlangıçta dirençle karşılanmasına rağmen nasıl bir başarıya dönüştüğünü aktarıyor. “Sanal ofis” uygulamalarıyla hem çalışan konforunun hem de zaman verimliliğinin artırılabileceğini, bu dönüşümün 2000’li yılların başından itibaren öngörülerek uygulandığını vurguluyor.
Dijitalleşmenin üç temel adımı — dijitalleştirme (digitisation), dijitalleştirme süreçleri (digitalization) ve dijital dönüşüm (digital transformation) — üzerinden şirketlerin geçmesi gereken dönüşüm haritasını sadeleştirerek ortaya koyuyor. Bu sürecin artık maliyetli değil, tam aksine düşük bütçelerle erişilebilecek sistemlerle uygulanabileceğini örneklerle destekliyor. Teknolojinin erişilebilirliğinin artmasıyla, işletmelerin eski ve verimsiz süreçleri dijital çözümlerle dönüştürmesinin kaçınılmaz hale geldiğini ifade ediyor. Konuşma, dijital dönüşümün yalnızca bir teknoloji değil, aynı zamanda bir hayatta kalma stratejisi olduğunu güçlü şekilde ortaya koyuyor.
Agile Dönüşümü Yönetmek
Konuşmacımız, değişim kültürünün geçmişteki versiyonlarını hatırlatarak, Kaizen, Kara Kuşak ve kalite ödülü kriterleri gibi yapıların zamanında büyük katkı sağladığını belirtiyor. Ancak bugünün hızla değişen dünyasında yüzde birkaçlık iyileştirmelerin artık yeterli olmadığını, bu yüzden yıkıcı düşünce sistemlerine ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor. Geleneksel hiyerarşik organizasyonların sürdürülebilirliğini kaybettiğini, yerine çevik (agile) yapıların geçmesi gerektiğini dile getiriyor.
Agile yaklaşımla birlikte uzun vadeli, katı stratejiler yerine kısa döngülü, esnek planlamalar öneriyor. Her sabah yapılan 20 dakikalık toplantılarla günlük hedefler belirlenmesinin, değişken pazar koşullarına daha hızlı tepki vermeyi mümkün kıldığını aktarıyor. Artık başarısızlığın değil, denememenin sorun olarak görüldüğü bir dönemde olduğumuzu belirtiyor. Konuşma, yeni dünyanın gereksinimlerine uyum sağlayamayan yapıların geride kalacağını, dönüşümün ancak iş yapış şekillerini cesurca değiştirmekle mümkün olacağını ortaya koyuyor.