Ziya Selçuk, bu konuşmasında ebeveynliğin yalnızca biyolojik bir süreç olmadığını, esas meselenin "ol'mak" kavramında yattığını vurguluyor. Anne ya da baba olmanın, otomatik olarak ebeveynlik bilincini getirmediğini dile getirirken, her çocuğun parmak izi kadar eşsiz olduğunu hatırlatarak, kişiye özel bir ebeveynlik yaklaşımına ihtiyaç duyduğumuzu ifade ediyor. Ebeveynliği kitaplardan ya da çevremizden gözlemleyerek öğrenmenin sınırlı olduğunu belirtiyor ve bireyin kendi içsel kaynaklarına, yüreğine yönelerek ebeveynlik pratiğini geliştirmesi gerektiğini savunuyor.
Konuşma, çocukların fiziksel, sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimlerinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Ancak Ziya Selçuk, bunun da ötesinde, ebeveynliğin bir içsel farkındalık süreci olduğunu ve her bireyin kendi ebeveynlik yolculuğunu tanımlamasının önemini vurguluyor. Ebeveynliğe dair bu yeni bakış açısı, ezberlerin ötesinde, çocukla kurulan ilişkinin kişisel ve derinlikli bir farkındalıkla şekillendirilmesini öneriyor.
Ol'mak ve Öğretmen Olmak
Bu konuşmada Ziya Selçuk, öğretmenliğin yalnızca bir meslek değil, bir "olma" hali olduğunu anlatıyor. Bilmek, yapmak ve en nihayetinde "olmak" sürecine dikkat çekerken, öğretmenliğin bu üç aşamayı içeren derin bir kişisel yolculuk olduğunu vurguluyor. Öğretmen olmanın, öğrenmeyi bırakmak değil, aksine her gün yeniden öğrenmeye açık olmak anlamına geldiğini söylüyor. Bu yolculukta öğretmenin asıl görevi, kendi olgunlaşma sürecini yaşayarak öğrencilerinin gelişimine katkı sağlamak.
Aynı zamanda öğretmenliğin riskli bir meslek olduğuna dikkat çeken Selçuk, bu riskin çocuğun hakkını teslim etme sorumluluğundan kaynaklandığını belirtiyor. Öğretmenin yalnızca bilgi aktaran değil, çocuğun potansiyelini fark eden ve onu hayata hazırlayan biri olması gerektiğini ifade ediyor. Tefekkür ederek mesleğini anlamlandıran, öğretmenliğin özüne dair sürekli düşünen bir öğretmenin, hem kendini hem öğrencisini dönüştürme gücüne sahip olacağını hatırlatıyor.
Gelecekte Eğitim ve Şimdi
Ziya Selçuk bu konuşmasında, geleceği konuşmanın cazibesi ile bugünü ıskalama tehlikesine dikkat çekiyor. Geleceğe dair yapılan planların ve vizyonların, ancak “şimdi”ye uyanmış bireyler tarafından anlamlı hale geleceğini vurguluyor. Eğitimde teknolojik gelişmelerin, bilimsel ilerlemenin önemli olduğunu kabul etmekle birlikte, asıl vurguyu insanın özüne, yani insan kalabilmeye yapıyor. Geleceğin eğitimi, önce insanı korumakla ve onu tanımakla mümkün hale geliyor.
Ayrıca bireylerin “hacklenmesi” tehlikesine dikkat çekerek, dış etkenlerin kimliğimizi ele geçirmesi riskine karşı uyanık olunması gerektiğini belirtiyor. Bu uyanıklığın yolu ise kendini tanımaktan geçiyor. Selçuk, eğitimde geleceğe hazırlanmanın sadece bilgi biriktirmek değil, bilinçli ve farkında bireyler yetiştirmekle mümkün olduğunu ifade ediyor. Eğitimde yönümüzü belirlerken, bugünü doğru yaşamayı ve insan kalmayı merkezde tutmanın önemine işaret ediyor.