Artık her zamankinden daha uzun yaşıyoruz — peki, daha iyi mi yaşıyoruz? Bu sorunun cevabı yalnızca tıpta değil; zihin yapımızda, sistemlerde ve liderlik anlayışımızda saklı.
Bu konuşmasında Zeynep Yalım Uzun, uzun yaşam devriminden kaynaklanan derin toplumsal ve iş dünyası dönüşümlerini ele alıyor. Tükenmişlikten rejenerasyona uzanan kişisel yolculuğundan, sağlık ve sağlıklı yaşam konularına şahsi ilgisinden ve küresel şirket yönetim kurullarındaki deneyiminden yola çıkarak, İnsanlık 2.0 vizyonunu çiziyor — yani, uzayan yaşamlarımızın yük değil, değer haline geldiği bir gelecek resmi gösteriyor.
Zeynep, bilimi, stratejiyi ve kalbi bir araya getirerek rejenerasyonun yalnızca bireysel bir ihtiyaç değil, aynı zamanda uzun vadeli başarıyı mümkün kılan bir liderlik felsefesi olduğunu savunuyor. Sağlıklı yaşamdan kuşaklar arası liderliğe, kişisel dayanıklılıktan sürdürülebilir inovasyona kadar geniş bir yelpazede, dinleyicileri kronolojik yaşa odaklanmaktan öteye, sağlıklı, üretken ve arkasında eser bırakan bir yaş alma modeline geçmeye davet ediyor.
Bu konuşma özellikle fütüristler, CEO’lar, sağlıklı yaşam stratejistleri, sağlık teknolojisi yenilikçileri ve 100 yaşını aşmayı hedefleyen bir toplum inşa eden herkes için yüksek derecede ilham vericidir.
Ele Alınan Temel Konular:
• Neden rejenerasyon yeni üretkenliktir?
• Uzun yaşam zihniyeti: Yıpratıcı başarı hırsından sürdürülebilir büyümeye geçiş
• Yaşam boyu liderlik için içsel enerji yönetimi
• Emeklilik, kariyer döngüleri ve 50 yaş sonrası hayat amacına yeniden bakış
• Çok kuşaklı iş gücüyle evrilen organizasyonlar inşa etmek
• 100 yıllık yaşam için sistemler, markalar ve kültürler tasarlamak
Ana Mesaj:
İnsanlığın ve liderliğin geleceği daha fazlasını yapmakla ilgili değil — daha sağlıklı ve dirençli olmak ve daha derin yaşamakla ilgili. Rejenerasyon, insan evriminin önümüzdeki yüzyılını şekillendirecek temel felsefe olacaktır.
Konu 2: Rejeneratif Liderlik — Yeni Bir Liderlik Vizyonu
Otuz yılı aşkın süredir küresel iş dünyasının karmaşık yapısında yol alıyorum — Latin Amerika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Orta Doğu’ya kadar farklı pazarlarda liderlik ettim. Hem hızlı tüketim hem de dayanıklı tüketim sektörlerinde üst düzey roller üstlendim; binlerce kişiden oluşan çok uluslu ekipleri yönettim; 150’den fazla ülkede faaliyet gösteren küresel markalara liderlik ettim. Stratejinin, sermayenin ve kültürün şekillendiği yönetim kurulu ve icra kurulu masalarında — ve çoğu zaman o masadaki tek kadın olarak — yer aldım. Büyük ölçekli liderliğin ne anlama geldiğini de, yıpratan kültürlerin liderlik üzerindeki etkilerini de çok iyi biliyorum.
Yönetim kurulu düzeyinde, modadan tüketici ürünlerine kadar çeşitli sektörlerde, halka açık ve özel şirketlerin yönetim kurullarında görev yaptım. Kadın temsiliyetinin hâlâ sınırlı, farklı bakış açılarına ise acil ihtiyaç duyulan denetim, kurumsal yönetim ve risk komitelerinde başkanlık yaptım . Aynı zamanda, yönetim kurullarına girmeye hazırlanan kadınlara mentörlük yapmaktan ve onları desteklemekten gurur duyuyorum; geleceğin kadın liderlerini yetiştirecek yetenek havuzunu genişletmeye katkı sağlıyorum.
Bu konu başlığım yalnızca kilometre taşlarıyla ilgili değil — anlamla ilgili. Ataerkil yapılarda kadın lider olarak edindiğim deneyimler, temel inancımı şekillendirdi: Bozuk sistemlere uyum sağlayan daha fazla kadına ihtiyacımız yok; sistemin kendisini yeniden tasarlamaya ve rejenerasyonu işin kalbine koyan liderlik anlayışlarına ihtiyacımız var. Liderlik, daha insani, daha kapsayıcı ve daha yenileyici bir anlayışa evrilmek zorunda.
Bu acil ihtiyaç duyduğumuz dönüşüm üzerine konuşuyorum. Fazla çalışma kültürünün mitlerini sorguluyorum. Kadınları ve erkekleri, cesaretle, netlikle ve özenle liderliğe adım atmaya davet ediyorum. Kurumlara, eşitliğin bir proje değil, yaşanan bir gerçeklik olduğu kültürler inşa etmeleri yönünde ilham veriyorum. Küresel şirketlerde yöneticilik yaparken yıllar içinde zorluklardan da geçerek edindiğim, kişisel değerlerimi kaybetmeden liderlik yapma konusunda edindiğim tecrübeyi paylaşıyorum.
Bu daha fazla çabalamakla ilgili değil. Bu, farklı şekilde ayağa kalkmak ve başkalarını da bu yolculuğa dahil etmekle ilgili. Bu, hem kendini hem de liderlik ettiğin insanları yenilemekle, rejeneratif liderlikle ilgili.
Konu 3: Rejeneratif Pazarlama — Ürün Satmaktan Paydaş Olmaya Yolculuk
Benim mesleğe başladığım yıllarda kullandığımız pazarlama modelleri bugünün dünyasında artık yeterli değil. İklim krizi, bilinçli tüketiciler, yapay zeka ve dijital bilgi kirliliği çağında; ikna, performans ve kâr maksimizasyonuna dayalı eski oyun planları artık çatırdamaya başladı. Yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var — yalnızca ürün satan değil, insanlara, gezegene ve ortak iyiliğe katkıda bulunan bir yaklaşıma. Ben buna “Rejeneratif Pazarlama” diyorum.
Bu başlık, benim kendi kariyerimde global markalara ve pazarlama organizasyonlarına liderlik ederken edindiğim kişisel deneyimlerden ve rejenerasyon felsefesine olan ilgim ve bu konu ile ilgili araştırmalarımdan doğdu. Kurumsal çalıştığım yıllarda bile sorumluluğum sadece büyümeyle sınırlı değildi; aynı zamanda 150’den fazla pazarda anlam ve güven inşa etmekle de ilgiliydi. Pazarlamanın büyük ölçekli davranışları şekillendirme gücünü gördüm, ama aynı zamanda ekosistemleri tüketebileceğini, güveni zayıflatabileceğini ve kültürü tek tipleştirebileceğini de gözlemledim. Rejeneratif pazarlama, bu gözlemlere verdiğim yanıttır — tüketimden katkıya, kampanyalardan topluluklara, kısa vadeli artışlardan uzun vadeli etkiye doğru bir dönüşümdür.
Bu, parlak bir reklamın içine sürdürülebilirlik mesajı eklemek değil. Bu, aldığından fazlasını geri veren pazarlama sistemleri tasarlamakla ilgili. ‘Mış gibi yapmak’ yerine iyileştiren hikayeler anlatmakla ilgili. Ticari açıdan akıllı ve toplumsal açıdan gerekli şekillerde amaçları hayata geçirmekle ilgili. Yalnızca tıklamaları ve dönüşümleri değil; ilişkileri, esenliği ve kalıcı etkiyi ölçen metrikler yaratmakla ilgili.
Bu konuşmaya, küresel bir CMO’nun, marka stratejistinin, yönetim kurulu danışmanının ve fütüristin bakış açısıyla katkıda bulunuyorum. Pazarlamalarını geleceğe hazırlamak isteyen şirketlere sesleniyorum. Rejenerasyonu iş modellerinin DNA’sına yerleştirmek isteyen girişimcilere ve ölçeklenen markalara danışmanlık yapıyorum. Genç yaratıcı ekiplerden üst düzey yöneticilere kadar tüm pazarlamacılara sadece satış yapan değil, kültürü koruyan bireyler olarak rollerini yeniden keşfetmeleri için ilham vermeyi umuyorum.
Rejeneratif pazarlama bir trend değil. Bir zorunluluk. Bize şu soruyu sormaya davet ediyor: Dünyaya ne sunuyoruz — ve dünyanın bizden şu anda neye ihtiyacı var?