Bazen bir şeyi başarmanın en iyi yolunu bulmak için, aynı işin nasıl yapılamayacağını öğrenmek gerekebilir. Bu defalarca yeniden başlamak anlamına gelebilir. Yıpratıcı olsa da başarıya en çok yaklaştığımız anlar, onu en uzakta sandıklarımızdır. Hata yapmak pahasına da olsa denemek ve pes etmemek başarının temelidir.
Çoğu zaman, hatalardan o kadar korkar, onların üzerimizde yarattığı baskıya o kadar boyun eğeriz ki, hata yapmaktansa hiçbir şey yapmamayı yeğleriz. İşte bu noktada, eylemi başarıyla gerçekleştiren kişi olmaktan çıkar, izleyiciye dönüşürüz.
Oysa hatalar, çok iyi öğretmenlerdir. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, hataların öğrettiklerini unutmayız. Hataları eli kırbaçlı cezalandırıcılar olarak görmek, onların değerli katkılarından vazgeçmeyi seçmektir. Başaranların ortak özelliği hatadan korkmadan ilerleyebilmeleri ve çok hata yapsalar bile aynı hatayı tekrar etmemeleridir. Hatalar, başarmak için yola çıktığımızın ve yakında başaracağımızın kanıtlarıdır.
Hatalarınızı kucaklamaya hazır mısınız?
Değişebilen İnsan
Hayatın merkezine yerleştirdiğimiz kavramların zamanla nasıl dönüşebileceğini, değişimin kaçınılmaz doğasını ve buna verdiğimiz tepkileri sorgulayan ilham verici bir konuşmadır. Hayatın merkezinde değişim olduğuna dair ortak bir gerçeği fark ettiğimizde; eskiye tutunma, belirsizlikten kaçınma ve alışkanlıkları koruma eğilimimizin bizi nasıl sınırladığını görürüz. Bu konuşma, değişimi bir tehdit değil, bir fırsat olarak görebilmenin yollarını sunar. Katılımcılar, değişime direnç yerine uyum ve gelişim becerisiyle yaklaşmanın bireysel ve profesyonel yaşamlarına nasıl olumlu katkılar sağlayabileceğini keşfederler. Çünkü bazen dönüşüm, sadece küçük bir adımla başlar — ve o adım, şimdi atılabilir.
Dirençli İnsan Dirençli Şirket (Resillience)
Doğada, engelle karşılaşınca ilerlemekten tamamen vazgeçen bir şeyle karşılaşma ihtimalimiz nedir? Sıfır. Bir nehir, yolunda ilerlerken önüne çıkan kaya yüzünden akmaktan vazgeçiyor mu? Hayır, kayanın sağından ve solundan, belki daha düşük bir hızla ama ilerlemeyi sürdürüyor. Ya da bir ağaç, fırtınada dalını kaybedince yaşamayı ya da uzamayı hepten bırakıyor mu? Hayır, köklerini daha da sıkı bağlıyor toprağa. Nehir ilerlemenin, ağaç hayatta kalmanın bir yolunu buluyor. Peki biz ne yapıyoruz?
Önümüze çıkan engeller, modern zamanların dayattığı yenilikler, peşimizi bırakmayan güncellemeler karşısında nasıl davranıyoruz? Bazen pes ediyor, suçu ya kendimize ya da koşullara atıyor, kişi ya da kurum olarak başarısızlıkla yüzleşmenin alternatif yollarını arıyoruz.
Aslında nasıl davranmamız gerektiğine gelince ise cevap belli, doğamıza uygun davranmalıyız! Değişen durumlar karşısında kendimizi ya da kurumu yeni duruma uyumlu hale getirmeli, kişisel ya da kurumsal hedeflerimize giden yolda karşımıza çıkan engel görünümlü armağanlara uygun çözümler geliştirmeliyiz. Geliştirebiliriz. Çünkü bu zaten potansiyelimizde var.
Potansiyelinizle tanışmaya, kırılmak yerine esnemeye hazır mısınız?
Hikayelerin Gücü
Birbirimizden son derece farklıyız. Her birimiz kendi zihinsel dünyamızı bir diğerine aktarmak istiyoruz. Bu, insanlığın tarihi ne kadar eskiyse o kadar eski bir ihtiyaç.
Eğer olup biteni, olması gerektiğini düşündüklerimizi ve kendimize ait zihinsel dünyalarımızı birbirimize aktarmaya ihtiyaç duymasaydık, tarih diye bir şey olmazdı. Tarihi var eden hikayelerdi, kuvvetli hikayeler hayatta kalırken, anlatılmayan ya da zayıf olan hikayeler unutuldu.
Hikayeler hala aynı kriterler üzerinden ilerliyor ya da eleniyorlar. Sizin hikayeniz kuvvetli mi?
Bir elmayı, daha önce hiç elma görmemiş ve tatmamış birine ‘bana anlatılan bu meyveyi kesinlikle görmeliyim!’ dedirtecek şekilde anlatabilir misiniz? Anlatmalısınız. En azından mutlaka denemelisiniz.
Çünkü doğru hikayeleri doğru zamanda paylaşmak ya da o an gelişen duruma uygun bir senaryo kurgulayabilmek bizi hem kariyer alanında hem de sosyal alanda son derece etkili kılabilir. Eğer fikirlerimizin ve hedeflerimizin hikayesini etkili şekilde anlatabilirsek, duyguları harekete geçirebiliriz. Akıllarda kalırız ve belki de değişimin anahtarı oluruz.
Hikayelerin gücünü deneyimlemeye hazır mısınız?
İkna İnce İştir
İkna sürecinin yalnızca rasyonel argümanlara değil, esasen duygulara dokunabilme becerisine dayandığını hatırlatan, ilham verici bir konuşmadır. Kimi zaman yalnızca kendimizi ikna etmemiz gerekirken, kimi zaman çevremizi, hatta toplumu etkilemek isteriz. Bu konuşma, iknanın doğuştan gelen bir yetenek değil, geliştirilebilen stratejik bir beceri olduğunu vurgular. Katılımcılar; güçlü bir hazırlığın nasıl süreci kolaylaştırdığını, ortak faydaları öne çıkarmanın itirazları nasıl azalttığını ve beklenmedik hamlelerin nasıl çarpıcı sonuçlar yaratabileceğini keşfeder. İkna gücünü keskinleştirmek ve duygulara temas ederek etki yaratmak isteyen herkes için derinlemesine bir rehber niteliğindedir.
bu konuşma, kurumların sunduğu ürün ve hizmetlerin ötesine geçerek müşteriyle kurduğu duygusal bağın önemine odaklanır. Müşterilerimizi memnun etmek istiyoruz; onlara ihtiyaçlarını karşılayan, kaliteli ve değerli hizmetler sunmak, onları yeniden görmek ve güçlü ilişkiler kurmak istiyoruz. Peki ya onlar gerçekten ne istiyor? Farklı ihtiyaçlarla bize gelen müşterileri anlamak, taleplerini doğru analiz etmek ve bu doğrultuda iletişim kurmak, sürdürülebilir memnuniyetin temelini oluşturur. Bu konuşma; müşteri deneyimini sadece işlem bazlı değil, duygu bazlı da kurgulamanın, sadakat yaratmadaki etkisini gözler önüne serer. Çünkü kaliteli bir hizmet kadar, o hizmeti nasıl sunduğumuz ve müşterinin nasıl hissettiği de büyük fark yaratır.
Öğüt Değil Geri Bildirim!
Öğüt vermek, karşı tarafa kötü hissettirir. Niyetimiz son derece iyi de olsa, öğüt verdiğimizde karşı tarafa üstten bakan bir tavırla yaklaşmış ve öğrenmeyi talep etmediği şeyleri öğretmiş oluruz.
Kendi kararlarımızı vermek ve kişisel özgürlüğümüzü korumak istediğimiz için, öğütleri ‘iyi öneriler’ olarak değil, alanımıza yapılan tehditler olarak algılamaya daha yatkınız.
Geri bildirimde ise bir taraf diğer tarafa bir şey öğretme çabasında görünmez. Çünkü öğüdün aksine geri bildirim kişisel alana değil durum ve olaya odaklanır.
Değişime yönelik direnç, geri bildirimle azalacaktır.
İletişim öğüt ile sekteye uğramayacak, geri bildirimle akışta kalacaktır.
Öz Motivasyonu Canlı Tutmak
Her gün en az bir sorun çözüyoruz. Ortaya çıkan yeni sorunların nasıl çözülebileceğini bulmaya çalışıyoruz. Kontrol etmek için deli gibi uğraşsak da kontrolün elimizden gittiğine tanık olabiliyoruz.
Size bir haber, yaşadığımız problemlerin ve ilerde karşılaşacağımız sorunların tamamı, daha önce başkaları tarafından deneyimlendi ve çözüldü.
Sorunları, değişiklikleri, asla alışamayacağımızı düşündüğümüz yeni durumları kesinlikle halledeceğiz. Hepsi çözülecek. Tüm yapılması gereken işler bitecek. Her şey bir noktada bizi iyi ya da kötü hissettirerek tamamlanacak. Küçük bir şartla. ‘Harekete geçersek.’
Harekete geçmek için içimizdeki motivasyonu ve onu canlı tutmanın bir yolunu da bulmamız gerekiyor. O zaman ilk adımı atalım, hemen şimdi harekete geçelim. Her gün aynı kuvvette yapamasak da, her gün öz motivasyonumuz için harekete geçelim.
Satış Eğlenceli Bir İştir!
Bu konuşma, satışa dair kalıplaşmış zorluk algısını kırarak, onu güçlü bir iletişim deneyimine dönüştürmenin yollarını keşfe çıkarıyor. Satışı eğlenceli kılan şey; doğru sorularla karşımızdakini anlamak, ihtiyacına rehberlik etmek ve güvene dayalı bir ilişki kurabilmektir. Bu konuşma, satış sürecinin temel yapı taşlarını yeniden yorumlarken, her bireyin bir yandan satışçı, bir yandan müşteri olduğu gerçeğinden yola çıkar. Ürün ya da hizmet bilgisinden müşteri motivasyonlarını anlamaya, iletişim becerilerinden ikna yetkinliğine kadar pek çok konuda farkındalık kazandıran bu içerik; katılımcılara yalnızca satışta değil, hayatın her alanında kullanılabilecek beceriler kazandırmayı hedefliyor. Çünkü iyi bir satışçı, aynı zamanda iyi bir insan okuyucusudur — ve bu yolculuk düşündüğünüzden çok daha eğlenceli olabilir.
Takım Olarak Başaranlar
İyi bir takım olmanın gücü yüksektir. Bunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz, iyi takımlara, birlikte kazanılan başarılara, iyi bir takımın vazgeçilmez üyesi olma fikrine hayranlık duyarız.
Ama bazen pratikte, kişisel ihtiyaç ve beklentiler takım ruhunun önüne geçebilir. Problemlerin çözümüne odaklanmak yerini o problemler için suçlu aramaya bırakabilir. Güven ortamı gruplaşmalar ve dışlamalar ile bozulabilir. Açık iletişim ima ve dedikodular yüzünden sekteye uğrayabilir.
Başaran bir takım olduğunuzda ise, iş bölümü ve yardımlaşma doğal olarak gelişir, takımın çıkarı bireyin çıkarından önemli ve önceliklidir. Hatalara, öğreti gözüyle bakılır. İletişim kuvvetli ve şeffaftır.
Başaran bir takım olarak zevkle çalışmaya, başarıları birlikte kutlamaya var mısınız?
Talih Cesareti Olanları Daha Çok Sever
Talih cesareti olanları daha çok sever. Başarı da öyle. Hatta cesaretiniz varsa, talih ve başarının da yardımıyla, tarihin sizi yazması da mümkündür. İhtiyacınız olan cesaret, harekete geçme cesaretidir. Eğer köşede durur üstelik bir de harekete geçenleri eleştirirseniz talihin yüzünüze gülmesini beklemek boş bir umut olabilir.
Sırf başarısız olmaktan ve eleştirilmekten korktuğumuz için harekete geçmediğimiz her an, başarıdan da uzaklaşıyoruz. Düşmemek için ayağa kalkmıyor, ayaktakilerin ilerlemesini talihlerinin büyüklüğüne bağlıyoruz. Oysa, ayaktakilerin başarısının arkasında talih değil düşmeyi göze almak vardır.
İlerlemek, başarmak ve aslında en önemlisi anlamlı yaşamak için eyleme geçme cesaretini göstermemiz gerekiyor. Tüm engellere ve hatta sonuç alamama ihtimaline karşı da olsa denememiz gerekiyor.
Zaman, denerken de denemezken de aynı hızda akıyor. Deneyenin başarma ihtimali varken denemeyen o ihtimali de ortadan kaldırıyor. Siz hangi tarafta olmayı seçiyorsunuz?
Güncellenmeyen Bozulur
Konuşmamız, bireysel değişimin neden zorlayıcı olduğunu ve bu sürecin aslında nasıl yönetilmesi gerektiğini ele alıyor. Hepimiz daha iyi bir versiyonumuza ulaşmak isteriz; ancak bu dönüşümün planlama, emek ve istikrar gerektirdiğini çoğu zaman göz ardı ederiz. Telefonlarımızdaki yazılım güncellemelerini hiç düşünmeden kabul ederken, kendi davranışlarımızı güncelleme konusunda aynı güveni ve kararlılığı gösteremeyiz. Oysa gerçek değişim, hangi alışkanlıklarımızın bizi geri tuttuğunu fark etmekle ve bu alanları güncelleme cesareti göstermekle başlar.
Konuşmacımız Mehmet Auf, değişimin kaçınılmaz olduğunu ve bu sürece yapı kazandırmanın önemini vurguluyor. Net hedefler koymak, değişim adımlarını belirlemek ve her aşamayı bir gelişim noktası olarak görmek motivasyonu artırır. Zor zamanlarda motivasyon dalgalanabileceği için, dış destek ve tekrar eden pratik bu sürecin sürdürülebilirliğini sağlar. Her ne kadar başlangıçta zor görünse de, planlı ve kararlı bir yaklaşım sayesinde davranış değişimi mümkündür. Bu içerik, kişisel gelişim yolculuğunda yeni bakış açıları kazanmak isteyen herkes için ilham verici bir başlangıç sunuyor.
Esnemeyen Kırılır
Bu konuşmada, belirsizliğe karşı duyduğumuz doğal tepki ve kontrol etme arzumuz ele alınıyor. Hayatın belirsizliklerle dolu olduğunu kabul etmek yerine onlarla savaşmak, çoğu zaman bizi yorar. Oysa değişime karşı esnek bir zihin yapısı geliştirmek, hayatta kalmanın ve gelişmenin anahtarıdır.
Mehmet Auf, kontrol edemeyeceğimiz alanları bırakıp, düşünce ve davranışlarımız üzerine odaklanmamız gerektiğini vurguluyor. Esnek düşünme alışkanlığı, hem çözümler üretmemizi hem de dirençli kalmamızı sağlar. Planlara körü körüne bağlılık ise kırılganlığa yol açar. Esneklikle hareket eden bireyler, değişimin getirdiği fırsatları daha kolay yakalar.