Konuşmacımız Uzm. Dr. Kerem Dündar, 20 yılı aşkın süredir beynin nasıl çalıştığına odaklanan bir tıp doktorudur. Akademik kariyerinde beyin cerrahisi, nöroloji ve psikiyatri alanlarında yoğun araştırmalar yapmış; uzmanlık alanı olarak ise beyin-bilgisayar arayüzleri üzerinde çalışmıştır. Son beş yıldır kurumsal dünyaya yönelen Dündar, şirketlerle iş birliği yaparak liderlerin, çalışanların ve müşterilerin beyinlerini daha iyi anlayarak "beyin dostu şirketler" inşa etmeye odaklanıyor.
TED sahnesinden itibaren başlayan bu kurumsal anlatım süreci, onun bilimsel bilgiyi yalın, etkileyici ve eğlenceli bir dille sunma becerisiyle hızla büyüdü. Bugün School of Mind çatısı altında Londra’da kurduğu yapıyla nörobilim tabanlı eğitimler sunuyor; aynı zamanda Speaker Agency iş birliğiyle Türkiye'de de kurumlara rehberlik ediyor. Bu konuşmada, Dündar hem bireysel hikâyesini hem de nörobilim ışığında şekillenen kurumsal dönüşüm içeriklerini katılımcılarla paylaşıyor.
Nöro İK
Beyin dostu şirketlerin temel yapıtaşlarından biri olan insan kaynakları, bu konuşmada nörobilim perspektifiyle ele alınıyor. Uzm. Dr. Kerem Dündar, “Nöro İK” başlıklı içeriğinde, özellikle uzaktan çalışma, farklı kuşakların bir arada bulunması, metaverse gibi yeni iş modelleriyle birlikte çalışan beyninin nasıl etkilendiğini irdeliyor. İnsan kaynakları profesyonellerine yönelik bu çalışma, yalnızca teorik bilgilerle değil, psikoloji, sosyoloji ve teknoloji ekseninde harmanlanan pratik ipuçlarıyla destekleniyor. Bu sayede, çalışanın performansını artırmak, tükenmişliği önlemek ve zihinsel farkındalık yaratmak mümkün hale geliyor.
İçerik; işveren markasından yetenek yönetimine, iç iletişim stratejilerinden psikolojik sermayeye kadar geniş bir çerçevede yapılandırılıyor. Kerem Dündar, insan kaynakları profesyonellerini yalnızca süreç yöneten değil, kültürel dönüşümde aktif rol üstlenen rehberler olarak konumlandırıyor. Bu konuşma, hem İK ekipleriyle atölye formatında çalışılabilecek esnek bir yapı sunuyor hem de şirketin tüm kademeleriyle buluşabilecek derinlikte bir anlatı sunuyor. Farklı sektörlerden pek çok örnekle desteklenen “Nöro İK”, çalışan deneyimini zihinsel düzeyde iyileştirmeye odaklanan güçlü bir içerik olarak dikkat çekiyor.
Nöro Takımlar
Uzm. Dr. Kerem Dündar, “Nöro Takımlar” başlıklı bu konuşmasında, bireysel gelişimden takım bilincine uzanan zihinsel dönüşüm sürecini nörobilimsel bir zeminde ele alıyor. Kişinin kendi zihinsel sorumluluğunu alabilmesi, takım içinde birlikte üretme, öğrenme ve problem çözme becerilerinin ön koşulu olarak vurgulanıyor. Takım dinamikleri sadece iş bölümünden ibaret değil; bireylerin sinirbilimsel farkındalıkla daha etkin hale gelmeleri, takımın da sürdürülebilir başarıya ulaşmasında kritik bir rol oynuyor. Bu içerik, hem takım içi çatışmaların nöropsikolojik nedenlerine ışık tutuyor hem de liderin, bireyler arası farklılıkları nasıl yöneteceğine dair somut yollar sunuyor.
Konuşma; takım üyeleri arasında güven, fikir paylaşımı, geribildirim kültürü ve otonomi gibi kavramları bilimsel bir arka planla ele alıyor. Demokratik güç dağılımına dayanan, yönetişimin kolektif şekilde üstlenildiği organizasyonlara dönüşüm, bu içeriğin ana vizyonunu oluşturuyor. Takım eğitimlerine veya liderlik programlarına entegre edilebilecek şekilde tasarlanan “Nöro Takımlar”, yalnızca iş süreçlerini değil, kurumsal kültürü de dönüştürmeyi hedefliyor. Uzm. Dr. Kerem Dündar’ın farklı sektörlerdeki uygulamalı deneyimleriyle şekillenen bu içerik, geleceğin yüksek performanslı takımlarını inşa etmek isteyen kurumlar için güçlü bir rehber niteliğinde.
Nöro Liderlik
Uzm. Dr. Kerem Dündar bu konuşmasında, liderliğe nörobilimsel bir perspektiften yaklaşıyor. Liderin zihinsel süreçleri, karar alma mekanizmaları ve beyin fonksiyonları üzerinden açıklanıyor. Nöro liderlik, sosyal bilimler ile sinirbilimin kesişiminde şekilleniyor ve bir liderin nasıl düşündüğünü, nasıl karar verdiğini bilimsel temellere oturtarak ele alıyor.
Liderin zihnini berraklaştırma, stresi yönetme ve odaklanma becerileri üzerine ipuçları sunuluyor. Bu başlık, liderlik yetkinliklerini nörobilim ışığında değerlendirmek isteyen kurumlar için temel içeriklerden biri olarak öne çıkıyor. Uzm. Dr. Kerem Dündar’ın yüzlerce liderle yaptığı çalışmalardan süzülen bu anlatım, liderliği sadece yetki değil, zihinsel sorumluluk olarak ele alanlar için değerli bir rehber niteliğinde.
Mutluluğun Nörobilimi: Beynin İçsel Denge Arayışı
Uzm. Dr. Kerem Dündar, bu konuşmasında mutluluğun nörobilimsel boyutlarına odaklanıyor. Mutluluğu yalnızca tek bir duygu hali olarak değil; anlık haz (dopamin), hedefe yönelik çaba ve başarı (serotonin) ile aidiyet hissi (oksitosin) üzerinden üç farklı düzeyde ele alıyor. Bu sistemler üzerinden, mutluluğun sürekliliğini etkileyen biyolojik mekanizmaları ve bireyin yaşam deneyimlerine yansıyan etkilerini açıklıyor.
Konuşma boyunca bireysel mutluluğun ötesine geçerek, ilişkilerde aidiyetin ve anlam arayışının nasıl daha kalıcı bir huzur hali oluşturduğunu vurguluyor. “Umutlu beyin” kavramıyla birlikte, mutluluğun sadece geçmiş ya da gelecek kaynaklı değil, aynı zamanda bugünü yaşama biçimiyle de şekillendiğini anlatıyor. Katılımcılara, mutluluğu sürdürülebilir kılmanın zihinsel yollarını ve bunun iş hayatına etkilerini sade ve etkileyici bir dille aktarıyor.
Zihinsel Esneklik: Değişimi Yöneten Beyinler
Uzm. Dr. Kerem Dündar bu konuşmasında, beynin en temel işlevlerinden biri olan değişimi fark etme yetisine odaklanıyor. Tüm memeliler gibi insan beyninin de değişimi algılamak üzere yapılandığını belirten konuşmacımız, bu farkındalığın ancak eğitim ve deneyimle “insan beyni” seviyesine eriştiğini vurguluyor. İnsan genetiğinin on binlerce yıldır değişmediğini ancak biriken bilgiyi aktarma kapasitemiz sayesinde “insanlık” olarak evrildiğimizi belirtiyor. Bu açıdan değişim, sadece bireysel değil; toplumsal ve tarihsel bir dönüşümün de kapısını aralıyor.
Değişimin sadece biyolojik ya da bilişsel değil, aynı zamanda endüstriyel ve kültürel olduğunu vurgulayan bu konuşma, teknolojik dönüşümlerin farkında olmanın ve bu değişime yön verebilmenin özellikle liderlik için kritik olduğunu anlatıyor. Beynin değişimi algılaması, doğru odaklanma becerisi ve yaratıcı kapasiteyle birleştiğinde hem birey hem de kurumlar için güçlü bir gelişim alanı sunuyor. Değişimi yönetebilen zihinlerin, bulunduğu atmosferi dönüştürme potansiyeline sahip olduğunu hatırlatan konuşma, dönüşüm çağında zihinsel esnekliğin altını çiziyor.
Geri Bildirimin Gücü: Öğrenen Zihinler, Dönüşen Kurumlar:
Uzm. Dr. Kerem Dündar’ın bu konuşması, beyin dostu şirket olmanın temel yapıtaşlarından biri olan geri bildirim (feedback) üzerine odaklanıyor. Geri bildirimi yalnızca bireysel gelişim için değil, tüm organizasyonun öğrenme kapasitesini artırmak, kültürel dönüşümü desteklemek ve yönetimin tüm seviyelerinde etkili bir bilgi akışı sağlamak için vazgeçilmez bir araç olarak tanımlıyor. Konuşmacı, özellikle geri bildirimin manipülasyonla karıştırıldığına dikkat çekiyor ve bu kavramın sağlıklı anlaşılmasının hem liderlik becerileri hem de ekip içi dinamikler açısından ne kadar kritik olduğunu vurguluyor.
15 bine yakın kişiyle yapılan geri bildirim araştırmalarından elde edilen verilerle şekillenen bu içerik, katılımcılara geri bildirimin nörobilimsel etkilerini, geri bildirimin ne zaman, nasıl, kim tarafından verilmesi gerektiğini ve bu sürecin organizasyonel yapılarla nasıl entegre edileceğini açıklıyor. Ayrıca geri bildirimin sadece üst düzeyden alt kademelere değil, tam tersine aşağıdan yukarıya da etkin bir şekilde işletilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bu konuşma, geri bildirimin zihinlerdeki yanlış kalıplardan sıyrılıp yeniden yapılandırılmasını hedefliyor ve katılımcılara bu konuda köklü bir farkındalık kazandırıyor.
Beyinle Tasarla: Yaratıcılığın Uygulanabilir Hâli
Uzm. Dr. Kerem Dündar, yaratıcılığı insan beyninin temel işlevlerinden biri olarak tanımlıyor ve bu süreci “nasıl daha?” sorusunun peşine düşmek olarak açıklıyor. Beynin önce değişimi fark ettiğini, ardından bu değişimi hafızada tuttuğunu ve sonrasında da zihinsel verileri yeniden birleştirerek yeni olasılıklar üretmeye başladığını belirtiyor. Ona göre yaratıcılık, kavramları anlamaktan (ne?), nedenlerini sorgulamaktan (neden?) ve uzmanlığa ulaşmaktan (nasıl?) sonra gelen bir aşama. Bu noktadan sonra birey, var olanı geliştirme ve daha iyi hale getirme motivasyonuyla yaratıcı sürecin içine giriyor.
Yaratıcılık sadece sanatsal bir beceri olarak değil; işlevsel, kritik ve ürüne dönüşebilen bir zihinsel süreç olarak ele alınıyor. Bu bağlamda “kritik yaratıcılık” ve “işlevsel yaratıcılık” gibi kavramlar öne çıkıyor. Dr. Dündar, yaratıcılığı hem bireysel hem kurumsal gelişim açısından vazgeçilmez bir yetkinlik olarak görüyor ve bu konuyu şirketlerde hem konuşma hem de atölye çalışmalarıyla aktardığını vurguluyor. Katılımcılara, her “nasıl daha?” sorusunun yaratıcılık için yeni bir kapı olduğunu hatırlatıyor.
Kültürel Dönüşüm ve Karar Alma
Uzm. Dr. Kerem Dündar’a göre kültür, bir şirketin zihnini temsil eder ve bu yönüyle kurumsal hafıza kadar karar alma mekanizmalarını da şekillendirir. Mevcut kültürün yeni yüzyılın ihtiyaçlarına yanıt verememesi durumunda kültürel dönüşüm kaçınılmaz hale gelir. Dündar, kültürel dönüşümün tıpkı bireysel zihinsel dönüşüm gibi, organizasyonlar için de yaşamsal olduğunu vurgular. Bu dönüşüm sürecinde lider prototipleri ve pozitif çalışan profilleri tanımlanır; kurum içindeki özgürlük alanları yeniden çerçevelenir. Değerlerin, alışkanlıkların ve davranış kalıplarının değişimi; bireylerin yeni kültüre geçişini mümkün kılar.
Bu dönüşümün önündeki en büyük engellerden biri ise insan zihninin karar alma sırasında devreye soktuğu bilişsel yanlılıklar ve psikolojik dirençlerdir. Uzm. Dr. Dündar, SAPAR (yanlılık türleri) ve hırs tipolojileriyle bu davranışsal dinamikleri analiz ederek, liderlerin ve çalışanların neden ve nasıl direndiğini gösterir. Otomatikleşmiş davranışların dönüşümü engelleyen etkisine dikkat çekerken, değişimin gerçekleşmesi için önce bu alışkanlıkların fark edilmesi gerektiğini savunur. Kültürün, insanın ve zihnin kesişiminde gelişen bu konuşma, kurumların geleceğe adaptasyonu için kritik bir perspektif sunar.
Çevik Beyin
Uzm. Dr. Kerem Dündar, “çeviklik” kavramını yalnızca iş süreçlerine değil, bireyin zihinsel fonksiyonlarına da uyarlıyor. Farklı kültürlerde yaşamanın getirdiği perspektifin beyin için nasıl bir derinlik algısı sağladığını anlatırken, çevik beynin esas gücünü bu çeşitlilikten aldığını vurguluyor ve iki farklı kültürden bakmanın kazandırdığı düşünsel zenginlikle örneklendiriyor. Zihinsel çevikliğin sadece hızlı tepki vermek değil, gerektiğinde odaklanmak ve derinleşebilmek olduğunu belirtiyor.
Çevik beyin, hem hızlı karar alabilen hem de stratejik düşünceyle derinleşebilen bir yapıdır. Uzm. Dr. Dündar’a göre, iş dünyasında genellikle iki uçta bulunan aşırı yavaş ya da aşırı hızlı bireyler değil, bu dengeyi kurabilen zihinler önemlidir. Zihinsel çeviklik; detay bilgiyi içselleştirmek, ihtiyaç anında hızlıca devreye sokmak ve aynı zamanda analitik düşünceyle konunun derinliğine inebilmektir. Çevik beyin yaklaşımı, yaratıcı düşünce, strateji geliştirme ve inovasyonun da temelini oluşturur. Bu nedenle organizasyonların yalnızca süreçlerde değil, zihniyette de çevikleşmesi gerektiğini savunur.
Müşteri Beynini Tanımak
Uzm. Dr. Kerem Dündar bu başlık altında, şirketlerin sürdürülebilir başarısı için müşteri beynini tanımanın önemini vurguluyor. Özellikle satış ve pazarlama ekiplerine yönelik geliştirilen bu içerik; müşterinin nasıl düşündüğü, nasıl karar verdiği ve satın alma sürecinde beyinde nelerin devreye girdiğini bilimsel temellerle açıklıyor. Nöropazarlama kavramını sadeleştirerek, saha ekiplerinin ve bayilerin anlayabileceği şekilde uygulanabilir hâle getiriyor.
Müşteriyle kurulan ilişkinin kalıcı olması, bu ilişkiye sadakat kazandırılması ve satış sonrası etkileşimin artırılması için zihinsel süreçlerin nasıl kullanılabileceği üzerinde duruluyor. Bu içerik, şirketin kültürüne özel olarak şekillenebiliyor; perakendeden bankacılığa, sağlıktan otomotive kadar farklı sektörlere uyarlanabiliyor. Lider, çalışan ve müşteri beynini birlikte ele alarak, şirketin tüm paydaşlarını kapsayan bütünsel bir yaklaşım sunuyor.
Farklılıkların Nörobilimi ve Kapsayıcı Zihin
Bu başlık altında Uzm. Dr. Kerem Dündar, farklılıkları anlamanın insan beyninin temel işleyişiyle nasıl örtüştüğünü anlatıyor. İnsan zihninin ayırarak kavradığını, bu farkları önce tanımak ve sonra saygı duymayı öğrenmenin esas olduğunu vurguluyor. Konuyu sadece cinsiyet temelli bir ayrımcılık üzerinden değil; yaş, etnik köken, finansal durum ve diğer tüm ayrımcılık biçimleri üzerinden geniş bir perspektifle ele alıyor. Hangi seviyede olunursa olunsun, bu konudaki farkındalık sürecinin dört temel aşamada ilerlediğini belirtiyor: fark etmek, tecrübeyi dönüştürmek, davranışı değiştirmek ve topluma katkı sağlamak.
Çeşitliliği ve kapsayıcılığı artırmak isteyen bireylerin öncelikle bu farkındalığı içselleştirmesi gerektiğini savunuyor. Edinilen bilinç sayesinde hem iş yaşamında hem de toplumsal hayatta daha kapsayıcı adımlar atmanın mümkün olabileceğini belirtiyor. Konuya sadece bir eğitim içeriği olarak değil, sürdürülebilir bir dönüşüm süreci olarak yaklaşıyor ve bu alanın hem kişisel hem de kurumsal gelişim için vazgeçilmez olduğunun altını çiziyor.
Beynini Yeni Yüzyıla Hazırla
Bu konuşmada, Uzm. Dr. Kerem Dündar bireylerin sahip olduğu yetenekleri yalnızca taşımakla kalmayıp, onları işlevsel hale getirmesi gerektiğini vurguluyor. Yeni yüzyılın gerektirdiği en kritik dönüşümün “yetenekten yetkinliğe geçiş” olduğunu belirtiyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2025 yetkinlik raporundan yola çıkarak, problem çözme, yaratıcılık ve kendi kendine öğrenme gibi becerilerin artık öncelikli olduğunu ifade ediyor. Beynin bu yetkinliklerle donatılması gerektiğini, yalnızca sonucu değil süreci önemseyen bireylerin gelecekte başarılı olacağını söylüyor.
Özellikle öğrenme süreçlerine odaklanan bu yaklaşım, bireysel gelişimin yanı sıra organizasyonların da sürdürülebilirliği açısından kritik bir rol oynuyor. Kendi öğrenme ekosistemini kurabilen, içgüdüsel değil bilinçli öğrenen bireylerin yeni yüzyılda fark yaratacağını savunuyor. “Kendi kendine öğrenebilme” becerisi, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde dönüşümün anahtarı olarak sunuluyor. Uzm. Dr. Kerem Dündar, bu konuşmayla geleceğe hazırlıklı bir zihin yapısı oluşturmanın ipuçlarını aktarıyor.
Psikolojini Beyninle Yönet
Uzm. Dr. Kerem Dündar bu konuşmasında, ruh halindeki dalgalanmaların her zaman bir hastalık belirtisi olmadığını; kimi zaman beynin işleyişine dair doğru bilgilerle bu durumların yönetilebileceğini vurguluyor. Tükenmişlik sendromu, depresif his hali ya da motivasyon kaybı gibi sık karşılaşılan sorunları açıklarken, henüz klinik düzeye ulaşmamış bu duygusal zorlanmaların psikoloji ve sinirbilim perspektifinden nasıl ele alınabileceğini örneklerle anlatıyor.
Zihnin kaygı, umut, ilham ya da özgüven gibi duyguları nasıl ürettiğini; bu mekanizmaların nasıl kontrol edilebileceğini sade bir dille aktarıyor. Psikolojik karmaşanın, bilimsel kavramlarla sadeleştirilmesinin bireylerin ruh haline olumlu katkılar sunduğunu belirten Dündar, psikiyatrik kavramların günlük yaşamdaki yansımalarını da anlaşılır hale getiriyor. Psikolojik dayanıklılığını artırmak isteyen herkes için bu konuşma, beyin temelli bir farkındalık sunuyor.
Karanlıkta Diyalog
Uzm. Dr. Kerem Dündar’ın yürüttüğü bu özel içerikte, katılımcılar zifiri karanlık bir ortamda birbirlerini görmeden takım olma, liderlik etme ve birlikte karar alma deneyiminden geçiyor. “Karanlıkta Diyalog” sosyal girişimiyle işbirliğiyle gerçekleştirilen bu workshop, iş dünyası simülasyonunu görme engelli fasilitatörler eşliğinde sunarak, geleneksel eğitimlerin ötesine geçen bir deneyim vadediyor. Konfor alanının dışına çıkmak, yetki devri, organizasyonel yapı gibi konuların karanlık ortamda yeniden keşfi, katılımcılara derin bir içgörü kazandırıyor.
Katılımcılar üç saatlik bu deneyim süresince grup testlerinden geçerken, kendi rollerini tanıma ve birbirlerine güvenme süreçlerini karanlıkta deneyimliyor. Program sonunda yapılan geri bildirim oturumuyla herkes kendisine içtenlikle ayna tutuyor, yazdığı mektupla ise süreci kişisel olarak içselleştiriyor. Etkinliğin gelirinin sosyal girişime aktarılması ise bu deneyime anlam katan güçlü bir unsur olarak öne çıkıyor. Kapsayıcı liderlik ve etkili takım çalışması perspektifinden değerlendirildiğinde, bu workshop şirketler için sıra dışı ve dönüştürücü bir gelişim fırsatı sunuyor.
Dijital Dönüşüm ve Analog Direnç
Beyin dostu şirket olma yolculuğunun önemli duraklarından biri de dijital dönüşüm süreçleridir. Ancak dijital yatırımlar – yazılımlar, donanımlar, uygulamalar – ne kadar güçlü olursa olsun, bu dönüşümün insani boyutu göz ardı edildiğinde eksik kalır. "Analog direnç" tam da bu noktada devreye girer. Kurumların içindeki bireylerin zihinsel dönüşümü, teknolojik yatırımların verimliliğini belirleyen en temel faktördür. Bu nedenle dijitalleşmeye sadece araçlar üzerinden değil, insan zihninin buna ne ölçüde hazır olduğuyla da yaklaşmak gerekir.
Bu konuşmada, dijital dönüşümün bireyler üzerindeki etkileri, değişen liderlik rolleri, teknolojik bağımlılığın zihinsel karşılıkları ve dijital dünyada etkili iletişimin nasıl kurulabileceği gibi pek çok başlık ele alınıyor. Metaverse gibi kavramların yarattığı fırsatlar ve belirsizlikler karşısında insanların gösterdiği farklı tepkiler de nörobilim perspektifiyle değerlendiriliyor. Tüm bu başlıklar, geçmişte yürütülen 15.000 kişilik dijital liderlik projesinden elde edilen saha verileriyle desteklenerek, kurumlara dijital çağda zihinsel adaptasyonun nasıl sağlanacağına dair kapsamlı bir yol haritası sunuyor.
Beyinde İz Bırakan Liderlik
Yeni yüzyılın liderlik anlayışı, artık yalnızca yetkiyle değil; etkiyle yönetmeyi esas alıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2025 vizyonunda vurgulanan “etki yaratan liderlik” kavramı, klasik otoriter liderlik biçimlerinin yerini demokratik, paylaşımcı ve kapsayıcı yaklaşımlara bırakıyor. Beyin dostu şirketlerde liderin temel rolü; yön göstermekten ziyade, bireylerin kendi zihinlerini yönetebilecekleri bir ekosistem yaratmak oluyor. Bu konuşma, iz bırakan liderlerin beyin üzerindeki etkisini, yönettiği ekiplerde bireysel potansiyeli nasıl açığa çıkardığını ve bu etkinin kalıcılığını nörobilimsel temellerle ele alıyor.
Liderliğin pozisyonla değil, etkiyle tanımlandığı bu yeni düzlemde, takımlar içinde anlık liderlik geçişleri mümkün hale geliyor. Bu da liderliğin sabit bir rol değil, doğru zamanda doğru yönü gösterebilen kişiyle şekillenen bir yapı olduğunu ortaya koyuyor. Katılımcılar, kendi hayatlarında iz bırakmış liderlerin etkisini değerlendirerek, etkiyle yönetmenin nasıl bir zihinsel yapılanma gerektirdiğini keşfediyor. Konuşma; yönetici, takım lideri veya potansiyel lider olan herkes için liderliğin zihinsel boyutunu yeniden anlamlandırmaya davet ediyor.
Zorlu Koşullarda Beynini Yönet
Zorlayıcı zamanlar, beynimizin daha önce karşılaşmadığı koşullarla başa çıkmasını gerektirir. Özellikle pandemi döneminde öne çıkan bu başlık, kişisel direncin ötesinde kolektif bir bilinçle nasıl strateji geliştirilebileceğini ortaya koyar. Bu konuşma, bireyin beyniyle zor koşulları nasıl yönettiğini; içeriden (zihinsel süreçler) ve dışarıdan (veri, çevresel etkenler) gelen sinyallerle nasıl dengede kalabileceğini ele alır. Aynı zamanda bireysel mücadeleden takım dayanışmasına geçişin psikolojik ve nörobilimsel temelini açıklar.
İçerikte psikolojik sermayenin dört temel yapı taşı—rezilyans, tutarlı iyimserlik, kendine yetebilirlik ve thriving—üzerine yoğunlaşılır. Bu yapı taşlarının nasıl geliştirilebileceği, liderlerin zor koşullar altında ekiplerine nasıl destek olabilecekleri ve sürdürülebilir bir zihinsel dayanıklılığın nasıl inşa edileceği aktarılır. “Zor koşul” kavramı yeniden tanımlanır: Hazırlıklı bir beyin için zorluk geçicidir, ancak geçmişten gelen çözümlenmemiş meseleler yüzeye çıktığında kriz derinleşir. Konuşma, liderler ve ekipler için zorlukları aşmayı öğrenmenin ötesinde, bu süreçlerden güçlenerek çıkma yollarını gösterir.
Sinirbilim Okulu
İş dünyasında çalışan ama sinirbilim eğitimi olmayan profesyoneller için tasarlanan “Sinirbilim Okulu”, beynin nasıl çalıştığını sade, anlaşılır ve günlük hayata uyarlanabilir bir şekilde aktarmayı amaçlar. Dört haftalık online programlar hâlinde sunulan bu eğitimler, bankalardan denetim firmalarına kadar farklı kurumlarda, kişisel gelişimi önceleyen katılımcılar tarafından yoğun ilgi görür. Konuşmalar, beynin evrimsel temelleriyle başlayarak insan davranışlarının nörobilimsel karşılıklarını, öğrenme süreçlerini ve bireysel dönüşüm yollarını ele alır.
Programın ilerleyen haftalarında, psikolojik süreçlerin nörobilimsel açıklamaları, normal ve klinik psikoloji ayrımları, davranışların nasıl şekillendiği ve sürdürülebilir iyilik hâli (well-being) gibi başlıklar işlenir. Özellikle “bilimsel well-being” konusu, popüler yaklaşımların ötesine geçerek nörobilim temelli pratiklerle desteklenir. Katılımcılar, yalnızca bilgi edinmekle kalmaz, aynı zamanda öğrendiklerini kendi zihinsel ve duygusal süreçlerinde nasıl uygulayabileceklerine dair donanım kazanır. Kurumsal veya bireysel olarak geniş bir yelpazede uygulanabilen bu konuşma, hem kişisel gelişimi hem de çalışan memnuniyetini artırmayı hedefleyen kurumlar için etkili bir içerik sunar.
Yaratıcı Ebeveyn
Yaratıcı Ebeveyn, iş dünyasındaki deneyimlerini sosyal etkiyle buluşturan bir girişim olarak ebeveynlere beyin temelli bilgiler sunmayı amaçlıyor. Ebeveynliğin nörobilimsel boyutuna odaklanan bu girişim; çocuk gelişiminden psikolojik sağlamlığa, başarı kavramının anlamından hassas konuların (boşanma, cinsiyet kimliği vb.) nasıl ele alınacağına kadar pek çok başlıkta rehberlik sunuyor. Beş ana modülden oluşan program, ebeveynlerin çocuklarıyla daha bilinçli ve sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olmayı hedefliyor.
Bugün uluslararası alana taşınan Yaratıcı Ebeveyn, Türkçe konuşan tüm ebeveynlere kendi anadilinde bilimsel içerik ulaştırmayı sürdürüyor. Beyaz yakalı ebeveynlerin yaşadığı zaman-mesafe-zihin çelişkileri de özel olarak ele alınıyor. “Beyaz Yakalı Ebeveynin Dramı” başlıklı içerik ise iş-yaşam dengesi arayışındaki ebeveynlere yönelik farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Bu sosyal girişim, kurumların ebeveyn çalışanlarına destek olmak adına güçlü bir kaynak sunarken, yaratıcı ebeveynliği kolektif bir dönüşüm alanına dönüştürüyor.
Beyin 4.0 ve Nöro-Hack: Düşünceleriniz Ne Kadar Size Ait?
Beyin, modern dünyanın yeni hedef tahtası. Bu konuşmada, bireyin özgür iradesiyle teknoloji arasındaki çelişkili ilişki mercek altına alınıyor. Pazarlama stratejilerinden sosyal medya algoritmalarına, nöroteknolojilerden yapay zekâ uygulamalarına kadar uzanan geniş bir perspektifte; insan zihninin nasıl etkilenip yönlendirildiği, farkında olmadan nasıl kararlar aldığı ve bu süreçlerin zihinsel temelleri ele alınıyor. Beyin hack’lenmesi, yalnızca dijital verilerin değil, düşünce sistemlerinin de dış müdahalelere açık hâle geldiği bir çağda, bireyin kendi zihinsel alanını nasıl koruyabileceğine dair güçlü bir farkındalık yaratıyor.
Bu konuşma, nöroteknoloji ve sinirbilim ışığında özgür iradenin yeniden tanımlanmasını sağlarken, katılımcılara da kendi karar mekanizmalarını gözden geçirme fırsatı sunuyor. Kararlarımız ne kadar bize ait, hangileri yönlendirilmiş tercihler? Günlük hayatta karşılaştığımız bu manipülasyonları tanıyabilmek ve gerektiğinde dur diyebilmek için biyolojik ve psikolojik direnç mekanizmalarına da yer veriliyor. Beyninizin gerçekten kimin kontrolünde olduğunu anlamak için, bu provokatif ve düşündürücü başlık altında buluşuyoruz.